Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nden Bünyamin Bezci İLEM Kapanış Konferansı çerçevesinde, Modern Türkiye'de Devletin Schmittyen Bir Okuması Üzerine adlı bir seminer verdi. Program 21 Mayıs 2011 Cumartesi saat 18:00'de Sabahattin Zaim Kültür Merkezinde gerçekleşti.
Seminer Osmanlı sonrası devlet geleneğimizi Schmitt üzerinden anlamaya çalışma mahiyetindeydi. Bünyamin Bezci, Schmitt'in Türkiye ile ilgili olan çalışmalarının Türk-Yunan Mübadelesi üzerine olduğunu ve Ona göre Türk ve Yunan devletlerinin kuruluşunun bu mübadele ile mümkün olduğunu belirtti. Aynı zamanda Türkiye için Yunanistan'ın 'asli' düşman olması da Shmitt?e göre gayet olumlu bir durumdur. Çünkü O'na göre devletin güçlü olabilmesi ne kadar homojen olmasına ve asli bir düşmanın olmasına ciddi anlamda bağlıdır.
Bezci, Schmitt'i övmek isteyenlerin Onu 20. yüzyılın Hobbes'i olarak yansıttıklarının, yermek isteyenlerin ise nasyonel sosyalizmin en büyük hukukçusu olarak takdim ettiklerinin altını çizdi. İlk etapta bir çelişki gibi görünen bu durumun aslında çok da yanlış olmadığını ve onun yaşadığı dönemlerle alakalı olduğunu belirtti.
Türkiye devlet yapısının genelde Rousseau üzerinden anlaşılmaya çalışıldığını belirten Bezci, Rousseau'da çok önemli bir yeri olan 'genel irade' kavramının aynı anda hem totaliter hem de liberal anlayışa kapı aralamasına rağmen Türkiye'de genelde sadece totaliter yönünden etkilenildiğinin altını çizdi. Hatta M. Kemal'in Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi adlı eserini okurken altını çokça çizdiğini belirtti. Kompleks bir yapısı olan Türk devlet anlayışının sadece Rousseau üzerinden anlamaya çalışmanın yetersiz kaldığını belirten Bezci, Schmitt'ten yola çıkılarak devlet yapımızın ve bürokrasimizin karanlık noktalarının aydınlığa kavuşturulabilineceğini söyledi.
Bezci, Schmitt'e göre 'politik' olanın diğerleri önünde bariz bir önceliği olduğunu belirtti ve bunun bizim devlet geleneğimizde de aynı şekilde olduğunu söyledi. Örneğin 28 Şubat sürecinde devletin temel prensiplerini korumak halkın iradesinden daha ağır basmıştır ve 'devlet' tehlike olarak gördüğü halkını hizaya getirme çabasına girmiştir.
Yine modern devlet total (bütüncül) bir özellik gösterir. Bu yönüyle coğrafi bütünlük ve merkezî yapı çok önemlidir. Bezci, modern devletin müdahalesi dışında bir alan bırakmamaya çalıştığını belirtti ve bunun sebebini de devletin bizzat kuruluş amacı ile ilgili olduğunu ifade etti. Devletin her bir birey arasındaki çatışmayı önlediği için kutsallığı fikrinin Schmitt tarafından da kabul gördüğünü söyledi.
Bezci, homojenlik konusuna tekrar değinerek Schmitt'te Alman dili, Alman kültürü ve dinî temelde bir homojenliğin önemli bir yeri olduğunu ifade etti. İran'da dinsel temelde bir homojenliğin olduğunu, Türkiye'de ise bir süre ırka dayalı bir homojenliğin oluşturulmaya çalışıldığından bahsetti.
Tekrardan 'politik olan' kavramına geri dönerek politik olan nasıl bir şeydir sorusuna cevap bulmaya çalıştı. Schmitt'e göre politik olan sınırsız bir şeydir. Her şey politik olabilir. Schmitt için siyaset paylaşım için değildir. Dost-düşman temelli bir siyaset tarzı vardır Schmitt'te. Dost-düşman yoğunluğu ne kadar fazlaysa siyaset amacına o kadar ulaşmıştır. Bezci politik olanı tespit konusunda, kişiler kendisini âdeta o şeyle anlamlandırıyorsa ve o şey için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırsa o kişi için o şey politik bir hal almıştır. Bu anlamda her şeyin politik olabileceğini belirten Bezci, futbolun hatta sanatın politik olabileceğini ifade ederek güncel tartışmalardan örnekler verdi. Bedri Baykam'ın salt resim yapmadığını sanatını politik bir düzlemde sürdürdüğünden bahsetti. Mesela Atatürk Kültür Merkezi'nin, birçok kişi için bir yapı olmaktan ziyade Atatürk ve onun prensipleri ile özdeşleştirildiğinden bahseden Bezci o binanın yıkılmasının bu kişiler üzerinde Atatürk?ü yıkmak gibi bir etki yapacağını söyledi. Kemalizm'in bu yönüyle hem politik bir şey hem de toplumu da politize eden bir şey olduğunu ifade etti. Bu perspektiften bakıldığında Schmitt'in Türkiye hakkında çok şey ifade ettiğini söyleyen Bezci, toplumsal alanla siyasal alanın ayrışması üzerinde durdu. Toplumsal alandan siyasal alana geçmek için birtakım süzgeçler olduğunu bu süzgecin Osmanlı'da Sünnilik olduğunu Türkiye'de ise laikliğin bunun yerini aldığını ifade etti. Mesela Atatürk yanında Latife Hanım gibi bir çarşaflı hanım bulundurmakta bir mahsur görmemiş ama siyasi ortamlarda Latife Hanım pek görülmemiştir.
Ulusal kimlik konusunda da Schmitt'in çok şey söylediğini belirten Bezci, kimlik inşasının dostluklar üzerinden değil daha çok düşmanlıklar üzerinden inşasının Schmitt?in önem verdiği bir durum olduğunun altını çizdi. Ancak bu düşmanlık psikolojik ve kin temelli bir düşmanlık değildir. Türkiye'nin Batı'yı düşman olmaktan çıkarmasının ardından kendisine yeni düşmanlar aradığını ve çaresiz olarak uzun yıllar beraber yaşadığı Rum, Ermeni, Kürt, Arapları kendisine yeni düşmanlar olarak seçtiğini belirtti.
Siyasal elitizmin Schmitt için hiç de olumsuz bir kavram olmadığını belirten Bezci, eğer seçilenler toplumu temsil edebiliyorlarsa pekâlâ meşrudurlar. Yani onun için demokratik olup olmadığı sadece temsil edebilip edemedikleriyle alakalı bir durumdur. İlla parlamenter demokrasi şart değildir. Hatta parlamentonun Onun gözünde olumsuz olabilecek bir yeri vardır. Schmitt'e göre bir devlet ne kadar hızlı karar alabiliyorsa o kadar başarılıdır; bu yönüyle parlamentolar birer sonsuz sohbet alanıdır.
Bezci devletin halk, siyaset ve bürokrasi şeklinde üç kategoriden oluşmakta oluştuğunu ifade etti. Mesela tek parti döneminde bizde ilk iki alan üçüncüsü aleyhine olabildiğince dardı. Siyaset yapabilmenin tek yeri CHP, kültürel faaliyetlerin de tek yeri halk evleriydi. Schmitt'e göre devlet bireyleri bir araya getirmiştir, bireyler devleti değil. Bu çerçeveden bakıldığında darbelerin neden meşru görüldüğünün anlaşılabileceğini belirten Bezci, Türkiye siyasal yaşamında asıl olanın hukuk değil düzen olduğunu söyledi. Bu çerçevede devlet düzeni değişmeye başladığında 'devletin sahibi' gelir; düzeni sağlar. Hukuk sonradan ortaya çıkan bir şeydir.
Yine Schmitt çok fazla partinin olduğu bir düzeni sevmez, buna gerek de yoktur. Halkı temsil edebilecek bir tek parti sistemi çok partili düzenden daha faydalıdır Schmitt'e göre. Bezci tek parti dönemi değişim sürecini yönetecek ve halkı sınıf temelli çatışmadan koruyacak bir düzenle Schmitt'in bu düşünceleri arasında direk bir bağlantı olduğunu ifade etti. Son olarak da Türkiye'de süren başkanlık sistemi konusunda da Schmittyen bir açıklamanın yapılabileceğini belirten Bezci, parlamenter sistemde karar alma ve yönetme sürecinin birçok organ tarafından yürütüldüğünden başarının ve başarısızlığın çok kolay tespit edilemediğini belirtti. Ancak başkanlık sürecinde bütün sorumluluğun tek elde toplanması ile kötü gidişatta başkanın değişimiyle soruna anında müdahale imkânı sunduğunu belirtti. Bezci bu yönden AK Parti'nin bir değişim sürecini başlatmasının yanında bu konuda olduğu gibi devlet refleksi ile davranabildiğini ve statükodan yana tavır alabildiğini ifade ederek sunumunu bitirdi. Ardından kısa bir soru-cevap faslından sonra seminer sona erdi