Türkiye yükseköğretiminde son yıllarda ciddi bir büyüme gerçekleşmiş ve yükseköğretime katılım oranları hızla artmıştır. Geçtiğimiz aylarda Arife Gümüş’ün, yükseköğretimde özellikle son yıllarda görülen bu sayısal artışı değerlendiren “Yükseköğretimde Mevcut Durum ve Öneriler: Genişlemeden Gelişmeye Geçiş İmkanı” başlıklı politika notunu sizlerle paylaşmıştık. Türkiye’de üniversiteler aracılığıyla sunulan yükseköğretim hizmeti, bu yoğun talebi karşılamak üzere kamu kurumlarının dışında farklı alternatifler ortaya çıkarmıştır. Türkiye yükseköğretimine ilk kez 1984 yılında giren vakıf üniversiteleri 30 yılı aşan tarihinde giderek artan sayıları ve öğrenci kapasiteleriyle yükseköğrenim talebinin karşılanmasında devlet üniversitelerinin yanısıra önemli bir rol oynamaktadır. 193 yükseköğretim kurumundan 76’sını vakıf üniversitesi, 8’inin de vakıf meslek yüksekokulunun oluşturduğu günümüz koşullarında vakıf üniversitelerinin işleyişi üzerinde durmak zorunlu bir hal alıyor. Rekabet düzlemleri, ücretleri, YÖK ile veya bağlı olduğu vakıfla olan ilişkileri üzerinden farklı açılardan çokça tartışma konusu edilen vakıf üniversitelerinin Türkiye yükseköğretimindeki yeri nedir? Türkiye’de yükseköğretim sisteminin bileşenlerinden biri olan vakıf üniversiteleri, devlet yükseköğretim kurumlarından hangi açılardan farklılaşır?
Zafer Çelik “Türkiye’de Vakıf Üniversitelerinin Mevcut Durumu ve Geleceği” başlıklı politika notuyla vakıf üniversitelerinin yüksek öğretimdeki yerini, yönetim yapıları, yasal dayanakları, finansmanı, akademik performansları, eğitim kalitesi bağlamında, ilgili istatistiki veriler doğrultusunda değerlendiriyor. Çelik, politika notuyla Türkiye’de hızlı bir şekilde büyüme gerçekleştiren vakıf yükseköğretim kurumlarının yapısı, mevcut durumu, kalitesi, karşılaştığı güçlükleri inceleyerek, bu kurumların Türkiye yükseköğretim sistemi içinde daha etkin ve etkili yer edinebilmesi için önerilerde bulunuyor.