İslam düşünce geleneği açısından 16. yüzyıl, bir yandan uzunca süren bir dönemin yüksek nazarî terkiplerle neticelenen nihai evresini ifade ederken diğer yandan bu terkiplerin yeniden ele alınarak muhasebe edildiği bir sonraki dönemin habercisidir. Bu anlamıyla, Taşköprülüzâde gerçek bir 16. yüzyıl düşünürüdür ve yaşadığı çağın kusursuz bir temsilini verir. Bu yönüyle Taşköprülüzâde derin mantıkî ve metafizik incelemelerinde öncelikle önemli düşünürlerin fikirlerini tespit eder ve sınıflandırır; her bir sınıfın görüşlerini ele alır, delillerini verir, tenkid eder; akabinde kendi cevabını ileri sürer. Ayrıca kuşatıcı ve derin tahlillerine tarihî bir şuur da eşlik eder; öyle ki, cümlelerini kullandığı kavramların ve hulasa ettiği düşüncelerin derin bir tarihi arka planı bulunduğunun farkında olarak kurar. Bu yaklaşımı bir yönüyle tahkîk yönteminin bir yandan da Fatih Sultan Mehmed zamanında İstanbul'da gelişen muhâkemât tarzının izlerini taşır.
Taşköprülüzâde felsefesinin ontolojik ve epistemolojik boyutlarını serimleyen on beş yazıdan oluşan bu kitap, Osmanlı düşüncesinin çağdaş felsefe tarihi araştırmaları tarafından büyük ölçüde ihmal edilmiş en önemli isimlerinden birini gündeme taşımaktadır.